• Sibel Akar
Ya ben beş duyu organımdan habersiz yaşıyorum ya da siz (sözde anne ve babalar) sokağa çok yük yüklüyorsunuz. Sokağın çocuğu mu olurmuş ya? Sokak çocuğu diye bir şey mi olur? Çocuklarını, evlatlarını, ciğerlerini ve en önemlisi de insanlığını sokağa atanlar vardır sadece. Onların o minicik yüreğini buz dağlarında üşüten vardır. Kıyısının nerde bittiğini bilmediği denizlere çocuğunu salan vardır. Bazı çocuklar da yetimdir. Öksüzdür. Sokağın bir köşesini anne öbür köşesini de baba edinmiştir kendine. Sığınmıştır hatta güvenmek zorunda kalmıştır belki. Bazılarımız anne babamıza “keşke olmasaydın” deriz ama onlar bir cansıza canla bağlanmıştır. ”
Annem olsaydı da yanımda ömür boyu ona köle olsaydım” diyorlardır belki. ” babam olsaydı da sırtımı dayayabileceğim, beni koruduğuna inandığım, ömür boyu elinden tutardım.” Diyorlardır. Haklısınız aslında. Onlar sokak çocuğu. Nerden bilirler anne derdini, baba derdini. Nerden bilirler sevginin, şefkatin sıcaklığını. Onların canı yok zaten. Acıyan bir yerleri yok. Huzur diye yağan yağmurda üşüyen bir bedenleri yok. Titreyen bir yürek, ağlayan bir gözleri yok. Kırılmış duygularını toplayan onları okşayan bir şefkat da olmamalı. Haklısınız aslında, onlar bir cansızın çocuğu. Alışıktır onlar toza dumana. Alışıktır dayak yemeye azar işitmeye.
O melekler alışıktır kışın duygusuz karmaşasına. Evet evet galiba haklısınız. Onlar birer sokak çocuğu. Onları büyüten bir cansızın çocuğu. Ben hayattan kopuk, hayatı dalgasına yaşadığım için farkında değilim. Onları dokuz ay karnında taşıyan, büyüyünce onlara bakmak zorunda olan “sokaklardır”. Siz değil. Sizlere sesleniyorum ey sokaklar! İyi bakın çocuklarınıza. Kalpleri çürümüşlere bırakmayın onları. Çünkü onlar sizin eserinizmiş. İnsanoğlunun değilmiş. Onlar taşlaşmış duygularla canlı gibi görünürken siz insanlığınızı kaybetmeyin ey sokaklar. İyi bakın bağrı yanık yavrularınıza.