17 Ağustos 1999 depreminin ardından 18 yıl geçmesine rağmen İstanbul’un depreme karşı hazırlıklı olmadığını söyleyen İstanbul Aydın Üniversitesi Afet Eğitimi Uygulama ve Araştırma Merkezi Proje Koordinatörü Serhat Yılmaz, deprem öncesi yapılması gereken hazırlıkların yeterli düzeyden çok uzak olduğuna dikkat çekti. Ege Denizi’nin dünyadaki en aktif deprem bölgesi olduğunu belirten Yılmaz, burada meydana gelen depremlerin olası İstanbul Depremi’nde etki edebileceğini bildirdi.
Resmi rakamlara göre 17 bin 840 kişinin öldüğü, 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi’nin yarın 18’inci yıldönümü. Bununla birlikte özellikle Ege Bölgesi civarında son zamanlarda orta ve küçük ölçekli meydana gelen depremlerin de yaşanmasıyla tekrardan deprem gerçeği ortaya çıktı.
17 Ağustos Depremi sonrası çıkarılan yönetmelikler ve yasanın yerinde ve yeterli olduğuna fakat denetim açısından yetersiz olunduğunu hatırlatan Serhat Yılmaz önemli olanın deprem öncesi insanların hazırlıklı olması gerektiğine değindi. Herkesin bireysel olarak sorumluluk almasının ve korkmak yerine yeterli bilgilendirmeye sahip olmasını söyleyen Yılmaz, önemli değerlendirmelerde bulundu.
“İSTANBUL’U HAZIRLAYAMADIK”
17 Ağustos Depremi’ne kadar afet yönetiminin hep afet sonrası olarak planlandığını ve bu çalışmaların da eksik olduğunu anladıklarını dile getiren Yılmaz, “1999 depremi bize asıl önemli olanın afet öncesi risk azaltma çalışmalarının yapılması gerektiğini gösterdi. Fakat 18 yıldır birçok projeler hazırlanmasına ve yönetmeliklerin değişmesine rağmen bununla ilgili çok yol kat edemedik. Yani hem bina hem de toplumsal kapasite anlamında İstanbul’u yeteri kadar afetlere hazırlayamadık” dedi.
“KORKUTMAK YERİNE BİLGİLENDİRMELİYİZ”
Depremden korunmanın her şeyden önce bilgiden ve önlemden geçtiğine de dikkat çeken Yılmaz, “Mevzuat ve yönetmelik olarak aslında dünyada birçok ülkeden ilerideyiz. Yasalarımız ve yönetmeliklerimiz var ama uygulama ve denetlemelere bunu yansıtamıyoruz. Yeteri kadar denetleme kalitesini hayata geçiremiyoruz. Bu büyük bir sıkıntı. Diğer bir unsur da toplumsal düzeyde bir farkındalık oluşturamadık. Biz insanlarımızı afetlere karşı yeteri kadar hazırlayamadık ve bilgilendiremedik. İnsanlar da depremlerin çok sık olmamasından ve toplumsal hafızadaki canlılığını yitirmesinden dolayı kendilerini hazırlamıyorlar. Aynı zamanda depremi büyük bir olay olarak gördükleri için kendilerini yetersiz hissedip kaderci bir anlayışa sığınıyorlar. Son zamanlarda da insanlar bilgilendirilmek yerine hep korkutuluyor. Hâlbuki korkmak yerine afet öncesi yeterli bilgilere ve donanımlara sahip olsalar aslında bununla baş edilebileceğini herkes anlar” diye konuştu.
“BİNALARIN DEPREME DAYANIKLI OLUP OLMADIĞINI ÖĞRENSİNLER”
Depreme karşı yapılması gerekenleri de aktaran Yılmaz, binaların dayanıklı olup olmadığının öğrenilmesi gerektiğini de söyledi. Yılmaz, “İnsanlar öncelikli olarak afete hazırlık eğitimlerine katılmaları gerekiyor. Bu eğitimler birçok kurum tarafından ücretsiz olarak veriliyor. Eğitimlerle birlikte yaşam alanlarındaki riskleri azaltmaları lazım. Güvenli bir yapının nasıl olduğunu, yapı satın alırken nelere dikkat etmeleri gerektiği de bu eğitimlerden öğrenebiliyorlar. Bu bireysel düzeydeki bir önlemdir. Bir de bunun kurumsal düzeyde olanı da var. Biliyorsunuz afet toplumun tamamını etkileyen bir olay. O yüzden özel sektörün, üniversitelerin, medyanın, kamu kurum ve kuruluşlarının da depreme karşı hazırlıklarını bir an önce tamamlamaları lazım. İnsanlar oturduğu yapıyı depreme ne kadar dayanıklı bunu çok düşük maliyetlerle tespit ettirebilirler. Binamız güçlü değilse mutlaka güçlendirilmelidir. Diğer bir yapılması gereken ise evimizde bulunan eşyalarımızın -televizyon, bulaşık makinesi, dolaplar- deprem anında devrilip yangına, yaralanmalara neden olmaması için sabitlenmesidir. Camların kalın perdelerle tutulması veya cam filmle kaplanması gerekiyor. Bir de deprem anında doğru davranış şeklimiz var. Sarsıntı başladığı anda panik yapmadan kapıya pencereye koşmadan yapmamız gereken şey bulunduğumuz yerde hedef küçülterek çök-kapan-tutun ya da cenin pozisyonunda sağlam bir nesnenin yanında korunmaktır. Zaten sarsıntı sonrasında mutlaka binamızdan dışarıya çıktığımızda yetkililerin yönlendirmeleri doğrultusunda hareket edeceğiz. Yetkililer binanın sağlam olduğunu söylerse tekrar giriş yapabiliriz. Bir de yapmamız gereken diğer bir unsur ise mutlaka bir afet acil durum çantamızın olması gerekiyor. Dünyanın neresinde olursak olalım afetlerden sonra ilk 72 saat bizlere uzmanların yardım edemeyeceğini bilmemiz gerekir. Bu sebeple bizim bu 72 saate hazırlıklı olmamız gerekiyor. Afet acil durum çantası içinde varsa sürekli kullandığımız ilaçlar, hijyen malzemeleri, önemli anahtarların yedekleri ve üç günlük ihtiyacımızı karşılayacak gıda ve su ile birlikte yazlık ve kışlık olarak güncelleyeceğimiz kıyafetler bulunmalıdır. Afet acil durum çantamızı ile üye sayımıza göre hazırlamalıyız. Bu çantayı bavul şeklinde değil sırtta taşınabilecek bir çanta olarak gerekirse birden fazla çanta olarak hazırlamalıyız” şeklinde konuştu.
“YÜKSEK BİR RİSK ÜZERİNDE YAŞIYORUZ”
“Beklenen bir İstanbul gerçeği ile karşı karşıyayız ama bizim için asıl önemli konu deprem öncesi ne yapmalıyız” diyerek sözlerine devam eden Yılmaz, “Depremde nasıl davranmalıyız diyerek deprem sonrasını da planlamalara almalıyız. Toplumda bu farkındalık düzeyi çok düşük. Afetlere hazırlık belediyelerin, medyanın, özel sektörün, üniversitelerin, kamu kuruluşlarının tamamının sorumlu olduğu çalışmalardır. Fakat temelinde birey vardır. Onun için bizim yaptığımız bütün çalışmalarda bireylerin afet hazırlık kapasitesini arttırmak bu yönde talepte bulunmalarını sağlayabilmek hedeflenmektedir.
Ülkemizde insanların yüzde 96’sı deprem bölgesinde yaşamaktadır. Yüksek bir risk üzerinde yaşıyoruz. Ama depremde yağmur gibi doğa olayıdır. Yağmurdan korunmak için şemsiye alıyorsak depremde de korunmanın yöntemleri vardır. Bunun bir doğa olayı olarak kalmasını sağlamak elimizdedir” ifadelerini kullandı.
“FAY HATTI ÜZERİNDE BİLE OLSA BİR ŞEY OLMAZ”
Özellikle geliştirilen yönetmeliklere çok da uyulmadığına vurgu yaparak binaların bu kriterlere uyması durumunda zarar görmeyeceğini dile getiren Yılmaz, “2007 yılında depremle ilgili yapı mevzuatı, yönetmeliği çıktı. Oluşturduğunuz bir yapı ya da konut büyük bir depremde hasar alsa bile içindeki insanların zarar gelmesini engelleyecek ve tahliyesine olanak sağlayacak bir donanımda olması lazım. Orta büyüklükteki depremlerde yapı hasar alsa bile tamir olunur şekilde olması gerekir. Küçük ölçekli depremlerde de hiç etkilenmemesi gerekir. Yani bir yapının yasal olarak bu özellikleri taşıma zorunluluğu var. Fakat bunun denetiminde sıkıntı var. Öncelikli olarak bu yapının bu özelliği taşıyıp taşımadığına ilişkin denetleme sıkıntısını çözmek lazım. Yeterli kriterleri sağlıyorsa fay hattının üzerinde bile olsa bina yıkılmaz. Aslında Türkiye’de 65 yıldır bu önleyici yönetmelikler var fakat uygulansa idi 99 depreminde bunları yaşamazdık. Bizim sıkıntımız uygulamada ve denetlemede” dedi.
“İSTANBUL DEPREMİNİ TETİKLEYEBİLİR”
Ege Denizi’nin dünyadaki en aktif deprem bölgesi olduğunu belirten Yılmaz, burada meydana gelen depremlerin olası İstanbul Depremi’nde etki edebileceğini bildirdi. Ancak bunun için Marmara Denizi içerisindeki fay üzerinde biriken gerilimin doyum noktasına ne kadar yaklaştığını ve Ege Bölgesi’nde meydana gelecek depremin Marmara Denizi’ndeki hareketlenmeyi nasıl etkileyeceğine bakılması gerektiğini bildirdi. Ege Denizi’ndeki depremler bölgenin jeolojik yapısından kaynaklanıyor. Bodrumda 6,6 büyüklüğünde gerçekleşen deprem bölgedeki yapıların depreme dayanıklı olduğunu gösterdi. Bu güzel bir haber. Ama depremden sonra tsunami dalgası oldu, birçok iş yerinde maddi zarara neden oldu. Bölge aktif bir deprem bölgesi olduğu için oradaki insanların mutlaka buna hazır olması gerekir. Ege’deki depremlerin İstanbul depremini etkileme ihtimali var. 99 depremine kadar bir depremin başka bir depremi etkilemeyeceği iddia ediliyordu. 99 depreminden sonra bu algı değişti. Bölgede gerçekleşen deprem bir başka bölgedeki fay hattını eğer enerji birikimi doruk noktaya ulaşmaya yakınsa tetikleyebilir. Bu risk İstanbul için her zaman var. Çünkü İstanbul’da büyük bir depremin olma olasılığı son 30 yıl içerisinde yüzde 66 olarak belirlenmiştir. 2030’a kadar büyük bir deprem bekleniyor. 2030’a kadar olacak diye bir kaide yok ama olması ihtimali yüksek” diye konuştu.
(İHA)