Mekteb-i Sultanı (Galatasaray Lisesi) manevi kurucusu Gül Baba (Yıl 1481)

Mekteb-i Sultanı (Galatasaray Lisesi) manevi kurucusu Gül Baba (Yıl 1481)
Yayınlama: 17.09.2019
Düzenleme: 17.09.2019 13:52
2
A+
A-

Yazar / AHMET NADİR UTKAN

Temsili bir mezarı galatasaray lisesinin botanik denilen arka taraftaki bahçesinin içinde yer alan galatasaray camiasının babası. “Fatih Sultan Mehmed Han’dan sonra tahta geçen oğlu ikinci Bayezıd avdan dönüyordu. Bir an önce saraya varıp dinlenmeyi düşünürken atını durdurdu, havayı kokladı ve derin derin nefes alıp ferahladıktan sonra sordu:”Bu güzel kokular da nereden gelir böyle?” Veziri cevap verdi: “Devletlü Padişahım! İstanbul kuşatmasına katılan gazilerimizden tabiat âşığı bir zat vardır ki, ona Gül Baba derler. Ak sakallı, nur yüzlü bir pîr-i fânidir. Şu yamaçları güllerle ve dahi çeşitli çiçeklerle donatdı. Bu hoş râyiha onun bahçesinden gelmektedür.” Padişah, vezirin anlattıklarını tebessümle dinliyordu. Sözlerini bitirince kararını bildirdi: “Merhum babamızın bu gâzi askerini ziyaret etmek isterüz.”

Artık yorgunluklar unutulmuştu. Gül Baba’nın kulübesine doğru yürüdüler. Kulübeye doğru yaklaştıkça gül kokuları artıyor, insanın gözü-gönlü açılıyordu. Değerli misafirlerin geldiğini gören Gül Baba koştu, onları karşıladı. Padişah, daha atından inmeden sordu: “Harpte bastığı yeri sarsan, sulhta oturduğu yeri gül bahçesine çeviren yiğit asker, Allah’ın selamı üzerine olsun.” Gül Baba mahçup olmuştu: “Allah’ın selamı sizin de üzerinize olsun sultanım, şeref verdiniz, buyurun.” “Sen ki, İstanbul’u fetheden ordunun bir neferi olarak pâyelerin en büyüğünü almışsın Gül Baba. O büyük şerefin yanında bizim hükmümüz mü olur?” Gül Baba tebessümle başını öne eğerken Padişah atından indi ve Gül Baba’nın gösterdiği mindere bağdaş kurup oturdu. Onun kendi elleriyle pişirdiği kahveyi yudumlarken sordu: “Dilersen seni Saraya alayım. Artık çalışma da ömrünün kalanını dinlenerek geçir.” “Varolun Sultanım! Burada oturmak benim için âlâdır. Amma bir iyilik yapmak istersen, vefatımdan sonra fakirhanemin bulunduğu araziye bir mektep-medrese yaptır ki, memleketimizin çocukları ilim-irfan öğrensinler!” Gül Baba’nın sözleri Padişah’ı çok hislendirmişti. Yerinden kalkarken onu mutlu edecek cevabı verdi: “Gönlün rahat olsun Gül Baba, dileğin olacaktır!” Sonra bahçeyi gezdiler. Padişah gülleri okşuyor, eğilip kokluyor ve yanındakilerle konuşuyordu.

Bu arada Gül Baba da itinayla seçtiği gülleri koparıp demet yapıyordu. Padişah ayrılırken ona bir demet sarı, bir demet kırmızı gül vermiş. sonra padişaha’ın önünde hürmetle eğilip şu sözleri söylemiş. – ey yüce sultan, istersen anılmak yine rahmetle eğer hep yaptır bu büyük bahçeye bir koskoca mektep… millet ve vatan uğruna binlerce de evlâd elbet seni her an, çalışırken edecek yâd! güllerdeki renkler de onun arması olsun, ismim de benim böylece rahmetle anılsın.

Padişah gülleri alıp koklamış, bağrına basıp ve atını sürüp gitmiş. Vefatından kısa bir müddet sonra Gül Baba’nın kulübesi yıkıldı ve araziye büyük bir mektep yapıldı. Zaman içerisinde çeşitli işlevler gördü; mektep oldu, hastane oldu ama hep insanlığa hizmet etti. 1868 yılında Mekteb-i Sultani adıyla yeni bir kimliğe bürünen okul, Cumhuriyet devrinde de Galatasaray Lisesi adını aldı. Gül Baba’nın Sultan İkinci Bayezıd’a verdiği o güzel kokulu sarı ve kırmızı güller önce bu lisenin, sonra da Galatasaray Spor Kulübü’nün sembolü oldu. Gül Baba’nın türbesi bugün itibariyle Galatasaray Lisesi içerisinde, okulun bahçesindeki yeşillikler arasında duruyor ve ziyaretçilerinden dualar almayı bekliyor. Bu tarihî olay, îman ve ibâdet duygusunun insana yaşlılıkta bile verdiği çalışma gayretini, insanlara ve gelecek nesillere faydalı olma azmini, en güzel şekilde göstermektedir.