Ahmet Özgür Çelen: Buralarda olmak kolay değil

Ahmet Özgür Çelen: Buralarda olmak kolay değil
Yayınlama: 16.07.2013
Düzenleme: 07.02.2017 11:14
2
A+
A-

Geçtiğimiz haftalarda Ahmet Özgür Çelen’in Sports TV kanalındaki başarılı basketbol yorumunu dinlerken, genç yaşına rağmen rahatlığı, kendinden emin duruşu ve bilgi birikimi dikkatimi çekti. Neydi bu başarının sırrı? Dayanamadım ve kendisiyle röportaj yapmak istediğimi söyledim. Sağolsun beni kırmadı. Çok keyifli ve gelecekte spiker/sunucu olmak isteyen arkadaşlarımıza da faydalı olabileceğini düşündüğüm bir sohbet çıktı ortaya.

Özgür bize kısaca kendinini tanıtır mısın?
1985 İstanbul doğumluyum. Bütün eğitim hayatımı İstanbul’da tamamladım. Üniversiteyi Marmara Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü’nde, yüksek lisansımı da yine Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Kimya Anabilim Dalı’nda yaptım. 2011 Mart ayından beri de SPORTS TV kanalında maç haberleri yorumcusu ve basketbol enkırmeni olarak çalışıyorum. Aldığım eğitimlerle alakasız ama en sevdiğim işi yapıyorum; bu yüzden mutluyum.

Eğitim hayatını bambaşka bir alanda tamamlamışken, birden bire nereden aklına geldi bu işi yapmak?
Aslında bu benim en büyük hobimdi. Ortaokul yıllarımdan beri geceleri kalkıp NBA maçlarını seyreden bir insandım -ki o zamanlar NBA’in sadece final serileri yayınlanırdı, bugünkü gibi televizyonlarda hergün maç yayınlanmazdı. Basketbola ortaokulda başlayan merakım vardı. Sonrasında üniversitede okul takımlarında da basketbol oynayarak ve yüksek lisans dönemimde iki sene Eczacılık Fakültesi’nde antrenörlük yaparak, bu iş en büyük zevkim haline gelmişti, hatta bence dünyanın en zevkli işiydi. Bir de bu işi yapan insanları gördükçe onlara imrenirdim. Benim en zevk aldığım işi, hobimi yapıyorlar; hem de üzerinden para kazanıyorlardı. Bir gün böyle bir şans çıktı karşıma, ben de değerlendirdim. İyi de değerlendirmişim ki bunca zamandan sonra buraya gelmeyi başardım. Aslında net verilmiş bir karar yoktu, biraz da şans diyeyim…

Daha önce kamera karşısında hiç tecrüben olmamasına rağmen çok rahat görünüyorsun. Bunun sırrı nedir, bizimle paylaşmak ister misin?
Aslında yapı olarak çok heyecanlı bir insan değilim. Sakinimdir, soğukkanlıyımdır, çok zor sinirlenirim mesela. Sadece trafikte araba kullanırken biraz fazla sinirliyimdir, bunun dışında sakin bir yapım var. İlk beni ekrana çıkardıklarında daha işe başlayalı 5 ay olmuştu, tabi kolay bir şey de değil kamera karşısına geçmek, ama o sakinliğim bence bana çok şey kazandırdı. Tabi şu anda bir senelik ekran karşısındaki tecrübeyi yaşamış bir insan olarak ilk gün ve bugünüm arasında çok fark olduğunu söyleyebilirim. Ama ilk çıktığım günde de çok heyecanlanan, ne diyeceğini bilemeyen, soğuk terler döken bir insan değildim fakat tabi ki bir heyecan vardı, sonuçta orda ilk defa gördüğüm bir kamera karşısında konuşuyordum, bir şeyler anlatıyordum. Ama kendimi hep şöyle alıştırmıştım; normalde arkadaş ortamında yaptığımız sohbeti, muhabbeti, yorumu, eleştiriyi orada yine iki ya da üç kişilik bir arkadaş ortamındaki gibi yapacaktım. Oradaki kameralar hiç yokmuş gibi kendimi alıştırdım önceden. Sanki beni kamera karşısında birileri izliyormuş gibi değil de, arkadaş ortamında sohbet ediyormuşuz gibi başladım bu işe, öyle de devam etti.

İşin gereği doğaçlama sizin için çok önemli. Ama doğaçlama bile olsa bir hazırlık yapıyor musunuz?
Hazırlık tabi ki yapıyoruz, hazırlık yapmadan olmaz. Mesela gece NBA maçlarını izleyip, onlar hakkında geceleri hazırlık yapıyoruz çünkü hafta içi her gün yaptığımız NBA içerikli bir program var. Programa da öyle çıkıyoruz. Yoksa hiç bir bilgiye sahip olmadan buraya çıkmak biraz tuhaf olur. İzleyiciye de saygısızlık olur. O bakımdan elbette hazırlanıyoruz.

Hazırlıksız yakalandığın ya da iyi ki hazırlanmışım dediğin bir anın oldu mu?
Mesela 1 yıldır maç spikerliği de yapıyorum, her hafta en az 2 tane İspanya basketbol liginden maç anlatıyorum; onlara da hazırlanıyorum. Mesela iki takım kendi aralarında bugüne kadar kaç kere oynamışlar, sakatları, eksikleri, cezaları… mutlaka hazırlanmanız lazım. Çalışmadan emek vermeden bir şey olmuyor. Çünkü bir yer geliyor ve kilitlenip kalıyorsunuz. Mesela bununla ilgili bir örnek vereyim: İspanya basketbol liginin kral kupasının final maçını anlatacaktım. Kral kupası, adı üzerinde, kupayı verenin kral olmasını bekliyorsunuz. Bizim ülkemizde mesela eskiden cumhurbaşkanlığı kupası oynanırdı, cumhurbaşkanı vermezdi kupayı. Ya özel kalemi gelirdi ya da müsteşarı gelirdi. Ben onun için, İspanya’da bu yayını bize sağlayan yayıncı kuruluşu aradım ve sordum: “Bu maçın finalinde kupayı kralın kendisi mi verecek, yoksa bir temsilcisi mi verecek” diye. “Hayır” dediler, “bizzat İspanya Kralı 2. Juan Carlos verecek.” Onun üzerine 2. Juan Carlos hakkında baya bilgi topladım. İspanya’ya nasıl hizmetleri geçmiş, spora verdiği değerler -ki iyi ki de çalışmışım çünkü Juan Carlos’un yaşından dolayı salona girmesi 3-4 dakika sürdü. Yayının başında, yani o 3-4 dakika içinde bütün salon ayakta alkışlıyordu, oyuncular sahada esas duruşa geçmişlerdi. Ben o sırada Juan Carlos hakkındaki bilgileri verdim. Eğer hazırlanmasaydım, çalışmasaydım, veya onun gerçekten kral olup olmadığını bilmeseydim bir hayli bocalayabilirdim. Bu da iyi bir izlenim yaratmazdı TV’de. Onun için mutlaka hazırlanıyoruz tabi ama doğaçlama da işin çok önemli bir kısmını teşkil ediyor. Çünkü tek başına yapmadığınız programlarda birisi ortaya bir fikir atıyor, bir şey söylüyor, ona karşı sizin de bir şey üretmeniz gerekiyor. Onun için doğaçlama da önemli. O da zamanla gelişen bir şey, bir anda o kabiliyete sahip olamıyorsunuz.

Biliyorsun bir sunucu veya spiker için diksiyon çok önemli. Bununla ilgili herhangi bir eğitim aldın mı?
İlk başlarda almamıştım ama sonradan çalıştığım kurumun da katkısıyla, bu işte çok tecrübeli spikerler olsun, sunucular olsun, eğitimciler olsun, iki haftada bir onlar geliyorlardı bize ve eğitim veriyorlardı. Bu konuda daha iyi nasıl olabiliriz, kendimizi nasıl geliştirebiliriz, neleri yapmamamız lazım, neleri yapmamız lazım, bunlar hakkında bilgi veriyorlardı.

Peki bu eğitimlerin sana ne gibi faydası oldu?
İnsanın kendini geliştirmesi açısından böyle tecrübeli insanlardan faydalanması elbette çok önemli oluyor. Bu aldığımız eğitimleri almasak, bu tecrübeli insanlardan faydalanmasak, bugun yaptığımız işi bu seviyede yapamıyor olabilirdik. Mutlaka da yapamazdık, çünkü az önce de söylediğim gibi ben eğitim hayatımda bununla ilgili  bir eğitim almadım. Ama sektöre atıldıktan sonra bu eğitimleri almış olmamız elbette ki çok katkı sağladı.

Spikerlik ve yorumculuk senin için bir hayaldi ve bunu gerçekleştirdin. Peki senin gibi spiker olmayı hayal eden, hedefleyen arkadaşlara ne önerirsin?
Bu konuda kendilerini geliştirsinler mutlaka. Mesela ben editörlük yapıyordum yorumculuk yapıyordum ama mac spikerliği yapmıyordum. Bunu yapmayı da çok istiyordum. Sezon başlamadan önce 2011 Londra Olimpiyatları esnasında, resmi siteden bütün müsabakalar yayınlanıyordu. Londra olimpiyatlarından canlı ve bittikten sonra da bant kayıtları yayınlanıyordu. Ben odama kapanıyor, laptopumdan bir tane basketbol maçını açıyordum. Elime kadroları da alıp, kulaklığımı takıp o maçı 40 dakika dinleyip sanki televizyonda izleyiciye anlatıyormuş gibi anlatıyordum. Anlata anlata bir yerden sonra kendime güvenim de geldi ben bu işi yaparım diye. Sezon başlamadan önce kanalımızın yöneticileriyle görüştüm ve “ben maç anlatmak istiyorum” dedim. Gönüllü oldum bu işe, “bir bakarız” dediler. Tabi ilk başta güvenemediler çünkü bu çok farklı bir şeydi. 1-2 maç denediler, daha sonra memnun kaldılar ve devam ettiler. Yani burada kendinizi geliştirmeniz çok önemli. Ben de yaparım demekle olmuyor, mutlaka kendi kendinizi eğitmeniz lazım çünkü kimse sizin kendinizi eğittiğiniz kadar eğitemez. Bu bir gerçek. Mutlaka bu işe çok hevesli olmanız, çok sevmeniz, pes etmemeniz lazım. 1-2 başarısızlıkta hemen pes ederseniz o iş zaten orada bitiyor. Yılmamanız lazım. Sektör tabi çok fazla sayıda insanın takip ettiği, sevdiği bir sektör; spor sektörü spor medyası… Buralarda var olmak da çok kolay değil ama bence her şey insanın kendisinde bitiyor. Ben şu an çok farklı bir iş sahibi de olabilirdim ama çok seviyordum, çok hevesliydim. Bir gün elime bir şans geçti ve iyi değerlendirdim. Bu şans insanın eline geçtiği zaman bir kere geçiyor, onu da iyi değerlendirmeniz lazım. Ben iyi değerlendirdiğimi düşünüyorum ki iki seneyi aşkın süredir bu görevimi sürdürüyorum. Çok da mutluyum.

Çok keyifli bir sohbetti. Bana ve okuyucularıma zaman ayırdığın için çok teşekkür ederim. Seni keyifle izlemeye devam edeceğiz.

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.